RÖPORTAJLAR:
hakaner6060@gmail.com
RÖPORTAJLAR
“Çocuklar Duymasın Projesinin Bu Kadar Tutacağını Düşünmüyordum”
Birçok çocuğun küçüklüğünde önemli yer edinen ve halen izlenmeye devam eden Çocuklar Duymasın’ın sevilen başrol oyuncusu Tamer Karadağlı, Hakan Erdem’in konuğu oldu. Karadağlı, 15 yıldır çeşitli aralıklarla farklı kanallarda da olsa reytingleri zorlamaya devam eden, tekrar bölümleri dahi izlenme rekorları kıran dizinin başarısının sırrını, gelişimini ve projelerini anlattı.
Tamer Karadağlı kimdir?
1967 Ankara’da doğmuş, genç bir anne babanın iki çocuğundan biriyim. Büyüğü benim, benden 10 yaş küçük kız kardeşim Özgecan var. Ankaralı bir ailenin çocuğu olarak doğdum, küçük yaşta Amerika'ya gittim. Sonra 3. sınıfta Amerika’dan döndüm ve lise için tekrar gittim. Tekrar geri döndüm o zaman Türkiye'yi çok özlemiştim zaten ondan sonra Bilkent Üniversitesi tiyatro bölümünü burslu kazandım, sonra üniversiteyi bitirdim hem seslendirme hem dizi hem de filmlerle profesyonel oyunculuk hayatına başladım ve devam ediyorum.
Peki, sizi tiyatroya yönlendiren birisi oldu mu ailenizde?
Tümüyle kendi seçimimdi. Ben okulu bitirdikten sonra profesyonel şekilde çalışmaya başladım. Ben okulu bitirmeden oyunculukla ilgili hiçbir şey yapmadım. Lisede tiyatro grubundaydım, oyun oynadım okulda o sayılacak bir şey değil tabii.
Oyuncu olmadan önce okul hayatınızda sizi yönlendiren birisi var mıydı?
Ben Ankara kolejindeydim, o zamanlar doktor olmak, mühendis olmak, işletme okumak daha başka yönlere yönelmişlerdi benim dönemimde. Sadece ben vardım oyuncu olmak isteyen.
İlk oyunculuk deneyiminizden bahseder misiniz?
Lisedeyken ilk kez okulda sahneye çıkmıştım. Prova süreci çok hoşuma gitmişti. Daha sonra oyunların akşamları oynanması, alkışları almak beğeniliyor, takdir ediliyor olmak çok güzeldi ve profesyonel olarak yapmaya karar verdim. Profesyonel oyuncu olmak için amacım tiyatro bölümüne girip, o klasik eğitimi alıp ondan sonra profesyonel hayata atılmaktı. Ben de onu yaptım.
“Çocuklar Duymasın” dizisinde rol teklifi ne zaman geldi?
Çocuklar Duymasın dizisinde oynama teklifi ben İstanbul'a taşındıktan yaklaşık 3 yıl sonra geldi. Okul bittikten sonra hem seslendirme yapıyordum hem de Ankara dizisi olan Ferhunde Hanımda oynuyordum. 1400 bölüm oynadık, günlük diziydi. 1400 bölüm Ferhunde Hanımda, Doktor Selçuk rolünde oynadım. Okulu bitirir bitirmez bir dizide başladım ve Devlet Tiyatrosunun çok değerli oyuncularıyla oynama şansım oldu. İstanbul'a gitmeden öncede ciddi bir deneyim elde etmiş oldum. Daha sonra Ferhunde Hanımlar bittikten sonra İstanbul'a taşındım ve İstanbul'da da aynı şekilde devam etti. Çocuklar Duymasın projesi benim neredeyse en inanmadan girdiğim işti. Hani “ummadık taş baş yarar,” derler ya öyle oldu. Biz bir kartopu oynarken o kartopu çığa dönüştü diyebilirim.
Çocuklar Duymasın’ın ilk bölümleri daha çok seviliyor gibi. İlk bölümlerin bu kadar çok izlenmesinin nedeni nedir?
Çünkü insanlar eski bölümleri izlediği zaman çocukluğuna, gençliğine dönüyor. 17 sene önceki dönemine dönüyor. Eski Türk filmlerine ilgi de bu yüzdendir. Nostaljik tarafı Türk insanın hoşuna gidiyor. Biz çocuklar duymasını çekmeye devam ediyoruz. Biz bıraktıktan sonra belki 15 yıl sonra belki bu çektiğimiz bölümler ilgiyle izlenecek. O bizim kendi içimizde yaşadığımız nostaljik duygularla alakalı bir durum. Nasıl ki eski fotoğraflara baktığımız zaman, şu günü hatırlıyor musun? Ne güzel eğlenmiştik, diye baktığımız fotoğraftaki etkinin dizi hali çocuklar duymasındır. Benim de çok hoşuma gidiyor o ilgi keşke o eski bölümler yayınlandığında biz de telif haklarından yararlanıp hakkımızı alabilsek anti parantez onu da söylemiş olalım.
Müzisyenler daha avantajlı bize göre. Benim çektiğim dizi çocuklar duymasının özellikle ilk bölümleri her bir bölümü 900 kez gösterildi. Şimdi 1400 bu rekor zaten. Ben bir kere oynadım, bunun parasını aldım geriye kalan 1399 gösterim ne oluyor.
2002’de başlayan ve belirli periyotlarda devam eden dizinin başarısının sırrı nedir?
Bilsek, bizde bilmiyoruz. Bunu çok soran oluyor. Bilmiyorum ki bilsek uygulardık, başkaları da uygulardı. Bu biraz masanın dört ayağının eşit olması gibi bir durumdur. Yani doğru senaryo, doğru bir kast, doğru hikâyeler, doğru dönem, doğru konular... O yüzden insanlar kendisinden çok şey bulabiliyor bu dizide belki de başarının sırrı budur. Çocuklar duymasın aslında hayatın ta kendisi her ailede konuşulan ufak tefek meselelerin dizisidir. Biz de çok büyük meseleler olmuyor. Mesela; küçükken Havuç (dizideki oğlum) cep telefonu istiyordu. Havuç büyüdü, şimdi araba istiyor. O yüzden insanlarda o günün stresinden kurtulmak için gerilmek istemiyor, üzülmek istemiyor bir iki saat tebessüm etmek, gülmek istiyor. Çocuklar duymasın dizisi de ailecek seyredebilecekleri doğru, sakin bir liman.
Dizide doğaçlama yapıyor musunuz?
Doğaçlama var tabii ki olması gerekiyor. Bizim dizimizde, özellikle Birol Güven’inde zekâsı, dehası orada ortaya çıkıyor. Türk insanını çok iyi gözlemleyen bir adam, kendisi Darıcalı. Aslında Darıca daha kapalı bir yer, insan ilişkileri daha yakın, o aile değerlerini, toplumun değerlerini daha rahat gözlemleyeceği bir yer. Öyle bir alt yapıdan geldiği için bunu şu anda müthiş bir biçimde avantaja çevirdi. Çünkü gözlem yeteneği çok fazla o yüzden o değerleri çok rahat görebiliyor. Aynı şey bizler içinde geçerli, biz de ailemizden gelen, kendi etrafımızda olan şeyleri harmanlayıp Birol ile konuşup, çok rahat aktarabiliyoruz. Birol şöyle bir yazar değil, virgülü değişmez, değiştirmem, kelimesi değişmez, benim yazdığım demez karşılıklı anlayışla giden doğru bir formüldür bu. Doğaçlama olmasaydı “ba ba ba” “ana” olmazdı, bunlar o doğaçlama ile çıkan şeyler.
Dizi ekibiyle etkinliklere katılıyorsunuz yurt dışındaki tepkiler nasıl?
Yurt dışında ilgi inanılmazdı. Çünkü gurbetçilerimizin sürekli bizleri görme şansı yok. Sadece televizyonlarda görebiliyorlar ve gurbet elde bizimle karşılaştıkları zaman ilgileri inanılmaz oluyor, bizim de çok hoşumuza gidiyor. Bizler de onların ayağına gitmiş olduk. Onlarla iç içe olmak çok keyifliydi, çok mutlu oldular, ben de çok mutlu oldum. Hoşuma giden şeylerden biri şu oldu. Almanya’da bir sürü insanla konuşuyoruz. Onlar da ilk bölümden beri izlemişler, defalarca izlemişler. Sadece kendileri değil, çocukları da defalarca izlemiş. Çocukları Türkçe’yi bizim diziyi seyrederek öğrenmeye başlamış. Çünkü Almanya’da aile içinde Türkçe konuşuluyor olsa bile sokağa çıkınca Almanca konuşuyorlar. Öz dillerinde bir problem olabilir korkusu yaşıyorlarmış ama konuştuğum insanların en çok söylediği şeylerden birisi, “Size teşekkür ederiz. Biz dilimizi unutmadık sizin sayenizde bizim çocuklarımız bunları seyrederek büyüdüler” diyorlar. Bu olay benim açımdan çok gurur verici gerçekten.
Seslendirme yaptığınızı biliyoruz. Atatürk’ü seslendirmek zor oldu mu?
Börü filmi çekilmiş son iki haftasıydı. Filmin yapımcısı ve o sahnenin yönetmeni aslında başkası, filmi olduğu gibi yönetti. Filmin yapımcısı Alper Çağlar aynı zamanda Dağ 2 filminin yönetmenidir. O sadece yapımcı olarak oradaydı ama Atatürk’lü sahneyi o çekmek istedi ve beni aradı. “Tamer abi 5 dakikalık bir sahnemiz var, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’le, Mareşal Fevzi Çakmak’ın 28 Ekim’deki konuşmasını içeren” dedi. Atatürk’ün çok hasta olduğu bir dönem ve 10 Kasım’da vefat ediyor zaten. “Burada çok benzeyen bir oyuncu bulduk, makyajla çok benzettik ama ben senin seslendirmeni istiyorum abi.” dedi. Bende şeref duyarım dedim ve Atatürk’ün bulabildiğim ne kadar konuşması varsa hepsini defalarca dinledim. Konuşma tarzını, tonlamalarını, doğru yakalıyım diye.
Atatürk’ün oturduğu yerde konuştum, mikrofonlar ona göre ayarlandı, ambiyans sesi aynı olsun diye. Çok güzel oldu, filmi izlemeye gittiğimde galasında çok etkilendim. Hem filmi çok beğendim hem kendi yaptığım işten son derece mutluydum. Adımın da jeneriğe yazılmasını istemedim, özel teşekkür bölümünde geçti adım sadece. Çünkü adım jeneriğe yazılsaydı, insanlar mantık yürütüp bulabilirdi o zamanda konsantransyonu bozmuş olacaktım. O konsantrasyonu bozmamak amacıyla hiç bahsetmedik bile. Film vizyona girdikten 2 hafta sonra açıkladık, bu işten para da almadım. Bu işin onuru yeter, bu işten para almak bana yakışmazdı. Alnımın, yüreğimin hakkıyla çıktığıma inanıyorum o işten. Müthiş bir ilgi, alaka oldu. Daha sonra seyredenler sizin olduğunuzu hiç anlamadık dediler. Bu da işimi doğru yaptığımı gösterir.
Yeni projeler var mı?
Tiyatro oyunumuz var. Ben, Volkan Severcan, Zeyno Gönenç, Haluk Özenç, Sefa Zengin gibi arkadaşların oynadığı bir oyunumuz var. İlerisine daha sonra bakacağız.
Cumhurbaşkanlığına davet edilen ünlüler arasındaydınız. Neler konuşuldu?
Gerçekten çok önemli bir sinema yasası geçti. Hem Sayın Cumhurbaşkanımız hem de Sayın kültür bakanımız müthiş bir ilgiyle karşıladı. Son derece sıcak ve samimi ortamda geçti bu yasa. Birçok şeyin önünü açıyor. Aslında olması gereken bir yasaydı; fakat bu kadar hızlı sonuçlanmasını kimse beklemiyordu, en önemli şey de oydu. Bu kadar hızlı aksiyona geçilip, karar verilip, hemen uygulanabilir olmasıydı. Toplantıda Sayın Cumhurbaşkanımız herkese söz verdi ve herkesi sabırla dinledi. Kimsenin sözünü kesmedi. Yani iki dakika konuştum, gidiyorum durumu olmadı. Sabırla dinledi, çok samimi sıcak bir ortamda geçti.
Tamer Karadağlı’nın bir günü nasıl geçiyor?
Çok normal, ben abartılı bir hayat yaşayan birisi değilim. Dışarıdan bakıldığında bu ünlüler de acayip yaşıyordur şeklinde algılansa da ben gerçekten öyle değilim. Ben evcimenim aslında. Evimi severim, güzel yemek yaparım ve bu yüzden kilo aldım. Kaloriye dikkat etmiyorum, aslında dikkat etmem gerekir. Brokoli yemem onun dışında her şeyi yerim. Kitap okurum, film seyrederim, arkadaşlarımla görüşürüm, iş görüşmelerimi yaparım, röportajım varsa röportajlarımı yaparım. İki haftada bir Ankara’ya kızımı görmeye geliyorum.
Kızınızı çok özlüyor musunuz?
Uzakta olmak tabii çok zordur. Çünkü ne olursa olsun istediğim anda göremiyorum ama Ankara’da çok iyi bir eğitim alıyor. O yüzden içim çok rahat, Zeyno’nun Ankara’da büyüyor olması benim içinde çok iyi. Çünkü ben de Ankara’da büyüdüm, Ankara’nın o kültürü başkadır. İstanbul’da şöyle bir şey denir: “Ankara’dan ve Amerika’dan gelenlerden korkarlar çünkü iyi, donanımlı gelirler diye” Ankara’nın başka bir disiplini vardır. Ankara’da olması ve o disiplinle büyüyor olması benim de çok hoşuma gidiyor. Bir de çokta iyi ve akıllı bir annesi var. Onu çok iyi büyüten, bu yüzden gözüm arkada kalmıyor.
Son olarak neler söylemek istersiniz?
Beni güzel misafir ettiniz keyifli röportaj için size çok teşekkür ederim. Bütün okurlara selam ve saygılarımla.
Röportaj: Hakan ERDEM,
Değer Dergisi Yayın Koordinatörü
Fotoğraf: Dilara MERCAN CANSIZ-Kerime SÖNMEZ