RÖPORTAJLAR:
hakaner6060@gmail.com
BLOG
Güle Güle Cüneyt Arkın Mekanın Cennet Olsun Hayatımın en özel röportajlarından birini yaptığım iyi karakterli insan Cüneyt Arkın’a hitafen…
2016 Mart ayıydı. Soğuk karlı ve kasvetli bir İstanbul sabahında Türk sinemasına hayatını adamış, hayranlık uyandıran yeteneği, yakışıklılığı, Tük milletinin Kara Murat’ı ve Malkoçoğlu’su, Battal gazisi içinden geçtiğimiz bütün badirelere rağmen hayatta kalmayı simgeleyen “Yıkılmayan Adamı”, 400 filmle dünyanın en çok başrol oynayan jönü, “Dünyayı Kurtaran Adamı” Türk sinemasının unutulmayan ismi Cüneyt Arkın asıl ismi (Fahrettin Cüreklibatır) ile röportaj için yola koyuldum.
Sinemanın dev çınarı beni evine davet etmişti. Düşünsenize çocukluğunuzdan beri hayran olduğunuz, filmlerini tekrar tekrar izlediğiniz, sevdiğiniz, örnek aldığınız, Türkiye’nin en çok sevilen isimlerinden biriyle kendi evinde bir gazeteci olarak röportaj yapacaksınız. Heyecanlı ve bir o kadar da meraklıydım. Levent’teki evinin önüne geldik. Kapıda bizi eşi Betül hanım karşıladı. Güler yüzlü ve sıcak karşılamasıyla eve girdik. Gözüm hemen evdeki fotoğraflara takıldı. Cüneyt Arkın’ın çocuklarıyla birlikte olan ve gençliğinden bazı fotoğraflar. O sırada bir anda Cüneyt abi içeriden çıkageldi. O an onu bir anda karşımda görünce o kadar duygulandım ki hemen sarıldım. Hoş geldin genç adam dedi ve yardımcısına “Oğlum bana bir kahve yap erkek kahvesi olsun” dedi.
Biraz sohbetten sonra röportaja başladık. O kadar güzel cevaplar veriyordu ki sinemanın tarihine, güzelliğine ve geçmişine yolculuk içerisinde her söylediğini dikkatle dinliyordum. O hala eskiye özlem duyuyordu. Ara ara söylediği bir şey vardı hepimizi için önemli olan, unutulmaması gereken bir değer “Vefa”…
Eşinden öylesine güzel bahsediyor ki duygulanmamak ede değildi. Eşi Betül hanım hakkında ona bakarak, “O benim hayatım, kadınım, annem, her şeyim” dedi ve bir anısını anlattı. Bir film çekimi sırasında attan düştüm, 1 sene hastanede yatmak zorunda kaldım. Betül, bir an bile yanımdan ayrılmadı, beni yalnız bırakmadı. Ne vefalıdır o hayatımdaki en çok değer verdiğim kadındır o dedi.
Bana herkese anlatmadığın bir anından bahseder misin? diye sordum.
Madem buraya kadar geldin genç anlatıyım. “Ben hayatta en çok ekmeğe önem verdim. Bunun sebebi Yeşilçam'dan önce çok sıkıntılı zamanlar geçirdim. Çocukluğumda karnım doyduğunu hatırlamam. Babam her buğdayı toprağa koyarken canı gibi koyardı. Bir gün babam bak buğdaylar büyüyor sesini duyuyor musun? dedi. Anadolu'da ekmeğin hikâyesi budur. Bu hikâye bende psikolojik bir etki bıraktı. O filmleri çekerken bile halen devam eden bir alışkanlığım var. Ekmeği başucumdan hiç eksik etmem.” dedi.
O sırada yanımıza çok sevdiği kedileri geldi. Kedisini bir yavrusu gibi okşadı ve kucağına aldı. Sevgisini sinemasına, vatanına ve dilinden düşürmediği Türk halkına adadığını hep söyledi. O kadar sevgi dolu, vatansever ve milliyetçiydi ki, vatan dediği zaman nasıl ülkesini sevdiğini gözlerinden anlayabiliyordunuz.
Ve sizi Türk halkının bu kadar sevmesinin nedeni sizce nedir dediğimde şu satırlar dökülüyordu ağzından: “Benim başarımın en temel iki nedeninden biri halkın içinden gelen biri olmamdır. Ben halkım zaten. Onların içinden geldim. Ben binlerce insanın içine girdim. Türkiye'nin her yerinde vatandaşımızla beraberdim. Oynadığım filmler vatandaşın hayatından olan gerçeklerdi. Polis Cemil, Vatandaş Rıza gibi filmler yatar denildiği halde çok tutmuştu. Başarı halkın içinden geldi. Başarının diğer bir sebebi ise hayat arkadaşım Betül'dür. O benim meleğim, o benim bir tanem. Nasıl bir sevgiydi o, nasıl bir sabırdı. O benim sevgilim, karım ve annemdir. Hakkını nasıl ödeyeceğim bilemiyorum. Ona dünyaları versem azdır. Herkesin bir Betül'ü olmalıdır.
Türk milleti çok kıymetli bir değerini kaybetti. Şimdi herkesin unutamayacağı bir Cüneyt Arkın’ı var. Nurlar içinde uyu, mekânın cennet ruhun şad olsun güzel insan.
Sevgi, rahmet ve özlemle…
Gazeteci Hakan Erdem