RÖPORTAJLAR:
hakaner6060@gmail.com
BLOG
5 Aralık Türkiye’de kadınlara seçme ve seçilme hakkının tanındığı yani bir milletin geleceğini belirleme iradesine “kadın” imzasının eklendiği gündür. Bugün “Dünya Kadın Hakları Günü” olarak anılırken bize hem büyük bir gururu hem de ağır bir sorumluluğu hatırlatıyor.
Gazeteci–Yazar Hakan Erdem
Yıllardır “Kadına Yönelik Şiddet ve Medya” üzerine çalışan, bu konuda bir kitap kaleme alan bir gazeteci–yazar olarak şunu açıkça söylemek zorundayım: Hukuki kazanımlarımız büyük ama zihinlerimizdeki dönüşüm aynı hızda ilerlemiyor.
Bilim Bize Ne Söylüyor?
Sosyoloji, psikoloji ve iletişim bilimleri yıllardır aynı noktaya işaret ediyor:
- Toplumda kadın ile erkek arasındaki güç eşitsizliği,
- Ev içi rollerin neredeyse tamamen kadının omuzlarına yüklenmesi,
- Medyada kadının çoğunlukla “kurban”, “süs” ya da “skandal unsuru” olarak gösterilmesi,
- Şiddetin dizilerde, filmlerde, haberlerde alıştırılarak sunulması kadına yönelik şiddeti besleyen temel unsurlar arasında.
Psikoloji literatürü; sürekli aşağılanan, değersizleştirilen, ekonomik olarak bağımlı bırakılan bireylerin kendilerini savunmakta zorlandığını, travmaların da bir sonraki kuşağa taşındığını gösteriyor.
Sosyoloji ise şunu söylüyor: Eğer bir toplum, kadını sadece aile içindeki rolüyle tanımlıyorsa onun birey olarak haklarını da törpülemeye başlar.
Medyaya baktığımızda da aynı tabloyu görüyoruz: Ekranda, gazetede, sosyal medyada gördüğümüz her temsil zihnimizde bir “normal” algısı inşa ediyor. Kadının sürekli susturulduğu, arka planda bırakıldığı, sadece dış görünüşüyle ön plana çıkarıldığı bir medya dili olayı içten içe aşındırıyor.
Bir konferans sonrası yanıma orta yaşlı bir kadın geldi. Elinde kitabım vardı, gözleri doluydu:
“Hocam,” dedi, “ben de şiddet gördüm ama yıllarca adını koyamadım. Çünkü bağırmıyordu, vurmuyordu ama her cümlesiyle beni eksiltiyordu.”
Sonra şu cümleyi kurdu: “İnsan, kendisinin de bir ‘hak sahibi’ olduğunu geç fark ediyor.”
Bu söz benim için bir makalenin bir kitabın bir istatistiğin çok ötesinde derin bir toplumsal gerçeğin özeti oldu. Çünkü kadınların önemli bir kısmı önce hakları olduğunu öğrenmek için sonra da o hakları kullanabilmek için mücadele veriyor.
Kadının Değeri: Sadece “Anneler Günü” ile Ölçülemez
Kadını sadece “anne” olduğunda yüceltilen ama insan olduğu için üretim gücü, emeği, zekâsı, mesleği için yeterince takdir etmeyen bir bakış açısı… Oysa kadının değeri yalnızca anne olduğunda değil yalnızca eş olduğunda değil yalnızca “fedakâr” olduğunda değil insan olduğu için de vardır.
“Kadına Yönelik Şiddet ve Medya” kitabını yazarken yüzlerce haber taradım; televizyon programlarını, dizileri, dijital içerikleri inceledim. Şunu net olarak gördüm:
- Bir kadın öldürüldüğünde haberi veriyoruz.
- Başarı hikâyeleri anlatırken kadınların başarılarını “istisna” gibi sunuyoruz.
Oysa medya sadece olanı anlatmakla kalmaz olması gerekeni de işaret edebilir.
Bugün Dünya Kadın Hakları Günü vesilesiyle şunu yüksek sesle söylemek zorundayız: Ekranların, sayfaların, sosyal medyanın dili değişmeden; kadına yönelik şiddet haberleri etik ilkelere göre yazılmadan, kadın başarıları gündelikleşmeden, karikatürleşmiş kadın tiplemeleri yerini gerçekçi, güçlü kadın karakterlere bırakmadan toplumsal dönüşüm yarım kalacaktır.
5 Aralık’ı sadece “tarihte bugün” köşelerinde anmak, birkaç cümlelik tebrik mesajlarıyla geçiştirmek bu tarihe haksızlıktır.
Bu gün aslında bir toplumsal söz günüdür. 5 Aralık bir “teşekkür günü” değil yeniden ve yeniden söz verdiğimiz bir gündür.Eğer hâlâ kız çocuğunun okula devamı aile içinde pazarlık konusu oluyorsa, kendi hayatına dair karar almak isteyen kadın “el âlem ne der?” duvarına çarpıyorsa, iş yerinde kadın olmak iki kat fazla ispat mücadelesi vermek anlamına geliyorsa demek ki bu soruya dürüst bir “evet” veremiyoruz.
Umut Kız Çocuklarının Gözlerinde
Tüm bu tabloya rağmen her konferansta her söyleşide her imza gününde karşılaştığım bir şey bana büyük bir umut veriyor:
- Kız çocuklarının eğitimi için çırpınan babalar,
Onların bakışlarında şunu görüyorum: “Bu kez hikâyeyi başka türlü yazacağız.”
Son Söz: Özür ve Söz
Bir toplumun gerçek ilerlemesini ölçmek istiyorsak şuna bakmalıyız:
- Ekranda, kitapta, haberde kendilerini nasıl görüyorlar?
- Sadece özel günlerde hatırlanan “fedakâr varlıklar” mı yoksa her gün hak sahibi bireyler mi?
Gazeteci–Yazar Hakan Erdem olarak “Kadına Yönelik Şiddet ve Medya” kitabını yazarken hissettiğim sorumluluğu bugün bu satırları yazarken de taşıyorum.
Bu yazıyı tüm kadınlarımıza bir “lütuf” olarak değil bir özür ve bir söz olarak kaleme alıyorum:
- Özür: Onları gerektiği kadar dinlemediğimiz, görmediğimiz, koruyamadığımız her an için…
- Söz: Kalemim yettiğince, dilim döndükçe, elimden geldiğince; kadının insan haklarını savunmaya, şiddeti normalleştiren dili ifşa etmeye, kadınların hikâyelerini çoğaltmaya devam edeceğim.
5 Aralık Dünya Kadın Hakları Günü kutlu olsun.
Ama unutmayalım: Kadınların hakları takvimde bir günle sınırlanamayacak kadar değerli bir ömür boyu savunulması gereken insanlık onurudur.
#dünyakadınhaklarıgünü